Küreselleşmeyle beraber dünyadaki ekonomik sınırlar ortadan kalkmış, buna bağlı olarak da ülkeler arasındaki sermaye hareketleri hız kazanmıştır. Artan sermaye akımları sayesinde gelişmekte olan ülkelerin sermaye piyasaları ve finansal piyasaları ciddi gelişmeler göstermeye başlamıştır. Uluslararası sermaye, aktığı ülkelerde yatırıma dönüşerek ekonomik gelişmenin hızlanmasına, istihdamın artmasına neden olmuştur. Bu durum iç kaynakları yetersiz kalan ve ekonomik kalkınması için yabancı kaynaklara ihtiyaç duyan ülkeleri uluslararası sermayeye yönelik vergi avantajları sağlayan düzenlemeler yapmaya yöneltmiştir. Vergilendirme alanında yaşanan bu gelişme ülkeler arasında vergi rekabeti denilen kavramı ortaya çıkarmıştır.
Vergi rekabeti, bir ülkenin ulusal ekonomisini ve refahını artırmak amacıyla yabancı sermaye çekebilmek için vergilendirme yetkisine sahip olduğu alanlarda rakip ülkelere kıyasla mükelleflerin vergi yüklerini azaltma veya düşük tutma çabası olarak tanımlanmaktadır.
Vergi rekabetinin ülke ekonomileri üzerinde hem olumlu hem de olumsuz etkileri bulunmaktadır. Ülkelerdeki vergi oranlarının ve vergi yükünün düşmesini, ülke içinde faaliyet gösteren firmaların kârlarının ve rekabet güçlerinin artmasını, ülkeden olası sermaye kaçışlarının azalmasını, ekonomik kalkınma hızının ve istihdam seviyesinin yükselmesini ve kamu hizmetlerinin daha etkin bir şekilde sunulmasını sağladığı için vergi rekabeti olumlu karşılanmaktadır. Buna karşın optimum kaynak dağılımından sapmaya, vergi sistemlerinde adil olmayan bir yapının oluşmasına, vergi yükümlülerinin vergiye gönüllü uyumlarının zorlaşmasına, vergi yükünün iş gücü, servet ve tüketim gibi vergi konularına kaymasına ve vergi yönetim maliyetlerinin artmasına neden olduğu için de olumsuz değerlendirilmektedir.
Global düzeyde yanlış kaynak dağılımına yol açarak dünya refahının optimum seviyeden uzaklaşmasına neden olan vergi rekabeti uygulamaları zararlı vergi rekabeti olarak adlandırılmaktadır. Bu kapsamda ülkemiz vergi sisteminin vergi rekabetinin olumsuz etkilerinden korunması için Kurumlar Vergisi Kanunu’nda kontrol edilen yabancı kurum kazancı, transfer ?yatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı ve vergi cennetlerine yapılan ödemeler konularında düzenlemeler yapılmıştır.
Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 7’nci maddesinde yer verilen kontrol edilen yabancı kurum kazancına ilişkin düzenleme ile zararlı vergi rekabetine yol açan uygulamalara sahip ülkelerdeki iştiraklere ilişkin işlemlerin vergilendirilmesi amaçlanmıştır.
Transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımına ilişkin hususların düzenlendiği Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 13’üncü maddesi ile kurumların ilişkili kişilerle emsallere uygunluk ilkesine aykırı olarak yaptıkları işlemlerden kaynaklanan kazançların transfer ?yatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılmış sayılarak vergilendirilmesi öngörülmüştür.
Zararlı vergi rekabeti uygulamalarının en bilinen örneği ise vergi cennetleridir. Vergi cennetlerinde yabancı sermaye kazançları üzerinden gelir ve kurumlar vergisi başta olmak üzere birçok vergi ya alınmaz ya da sembolik vergi oranlarına tabi tutulur. Bu nedenle Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 30’uncu maddesinin (7) numaralı fıkrasında yapılan düzenleme ile vergi cennetlerinde yerleşik kurumlara yapılan her türlü ödeme üzerinden, ödemenin verginin konusuna girip girmediğine veya ödeme yapılan kurumun mükellef olup olmadığına bakılmaksızın yüzde 30 oranında stopaj yapılması kuralı benimsenmiştir.
Uluslararası sermaye akımından daha çok pay alma yarışı nedeniyle uygulanan düşük vergi oranlarının neden olduğu vergi matrahı aşınmasından korunmak için iç mevzuatta yapılan düzenlemeler yeterli olamadığından diğer ülkelerle çifte vergilemenin önlenmesini ve ihtiyaç duyulan konularda hızlı ve güvenilir bilgi değişimini mümkün kılan uluslararası vergi anlaşmaları imzalanmasına da ayrıca önem verilmiştir. Bu kapsamda, Maliye Bakanlığı’nca 21 Ocak 2016 tarihi itibariyle 84 ülke ile çifte vergilendirmeyi önleme anlaşması imzalanmış bulunmaktadır.
Vergi rekabeti konusunda yapılan bu düzenlemeler ile hedeflenen amaçlara ulaşılabilmesi için uygulama sonuçlarının takip edilerek yerli sermayenin korunmasını sağlayacak şekilde devamlı olarak güncellenmesi ve yerli yatırımcılar ile yabancı sermayedarlar arasındaki iş birliği olanaklarını artıracak teşvik ve desteklerin geliştirilmesine önem verilmesi gerekmektedir.
Tamer AKSOY