Kaynak Verimliliği ve Yeşil Büyüme

Dünya nüfusu hızlı ve kontrolsüz şekilde artıyor; bu gidişle 2050 yılında yaklaşık 10 milyarı bulacağı tahmin ediliyor. İhtiyaçlar sonsuz bir şekilde artarken kaynaklar giderek azalıyor. 2050 yılında gıda talebinin bugüne göre %60, su talebinin %55 oranında artacağı öngörülüyor. Doğal kaynaklara ulaşmak giderek daha zor ve maliyetli hâle geliyor. Kırılgan gruplar için yoksulluk şiddetleniyor. Hızlı teknolojik gelişim ve tüketici davranışlarındaki değişim ile bu tehditler ciddi boyutlara ulaşıyor.

Bu noktada çözüm olarak ortaya çıkan yaklaşımlardan biri de kaynak verimliliği. Yukarıda sayılan tehditlerle başa çıkabilmek için, geleneksel üretim ve tüketim yöntemleri yerine kaynak verimliliğini temel alan sürdürülebilir üretim ve tüketim modellerinin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması gerekiyor. Bunun için yapılması gerekenler;

  • Enerji kullanımının azaltılması, fosil yakıtlar yerine temiz (yenilenebilir) enerji kullanımı,
  • Kaynak tüketiminin azaltılması, kaynakların verimli kullanımı,
  • Çevresel etkileri en aza indirecek üretim yöntemlerinin kullanılması,
  • Atıkların yönetimi ve geri dönüşümü,
  • Yeniden kullanım uygulamalarının yaygınlaştırılması olarak ortaya çıkıyor. 

Son dönemde kaynak verimliliği uygulamalarını destekleyen bir kavram olarak ortaya çıkan yeşil büyüme, “doğal kaynakların korunduğu aynı zamanda ekonominin de çevre teknolojileri üzerine geliştiği bir sistem” olarak tanımlanıyor. Gelişmekte olan ülkeler için yeni ve rekabetçi bir büyüme stratejisi olarak kabul edilen yeşil büyümenin araçları; 

  • Üretimde kaynak verimliliği, temiz üretim (eko verimlilik) uygulamaları,
  • Yeşil teknolojilerin ve yeşil işlerin geliştirilmesi,
  • Yenilenebilir enerji kullanımının yaygınlaştırılması,
  • Sorumlu tüketim alışkanlıklarının yaygınlaştırılması,
  • Eko-tasarım, ürünlerin dayanıklılığının artırılması,
  • Geri dönüşüm uygulamaları olarak ortaya çıkıyor.

Sürdürülebilir kalkınmasının sağlanmasında sürdürülebilir üretime odaklanan bir müdahale yaklaşımı olarak yeşil büyümenin temelinde; AR-GE ve yeniliğin geliştirilmesi, ileri teknolojinin üretilmesi, yeni iş imkânlarının oluşturulması, verimliliğin artırılması, kaynakların korunması yer alıyor. Çevresel sorunların insan refahını ve ekonomik gelişmeyi etkilemesinin bir sonucu olarak ortaya çıkan yeşil büyüme modelinde insan refahı ve ekonomik gelişme, çevreye daha saygılı bir yapıya dayandırılıyor.

Sürdürülebilir büyümenin sağlanması ve yoksulluğun azaltılması çerçevesinde yeşil bir ekonomi oluşturmanın ön koşulu olarak yeşil büyüme kavramı, ülkeler düzeyinde ilk kez Mart 2005’te Güney Kore’nin başkenti Seul’de gerçekleştirilen 5. Çevre ve Kalkınma Bakanlar Konferansı’nda gündeme alındı. Toplantı sonunda, yeşil büyümenin sürdürülebilir kalkınmaya ulaşmada bir yöntem olduğunu kabul eden bir bildiri yayımlandı. Yeşil büyüme, 2008 küresel ekonomik krizi sonrasında yaşanan ekonomik durgunluk ortamından bir çıkış yolu olarak yoğun ilgi gördü. 2009 yılından sonra OECD (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) yeşil büyümenin temel destekleyicisi oldu ve ülkelerin yeşil büyümeyi hayata geçirme çabalarına katkı verdi. OECD’nin yanı sıra Dünya Bankası ve Yeşil Büyüme Liderleri gibi diğer uluslararası örgütler, düşünce kuruluşları ve akademik kurumların bir bölümü de dikkatlerini bu kavram üzerine çevirdi.

Gerek iklim değişikliği ve çevresel tehditlerle mücadele gerekse çevre koruma ve ekonomik büyüme arasındaki dengenin sağlanması açısından önemli bir araç olarak kabul edilen yeşil büyümenin; sürdürülebilir üretim uygulamaları, değişen tüketim alışkanlıkları, enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji kullanımı ile yeni iş imkânlarının yaratılması dolayısıyla istihdam ve gelir artışı sağlayacağı öngörülüyor. Nitekim Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı’nın (UNCTAD) 2019 tarihli “Yeni Bir Küresel Yeşil Anlaşmayı Finanse Etmek” başlıklı Ticaret ve Kalkınma Raporu, küresel ekonomik sistemin yaşadığı istikrarsızlaşma, artan borç, belirsizlik, gelirin kutuplaşması ve artan işsizlik gibi sorunların çözümü için yeni teknolojilerle ilgili fırsatları değerlendirmeye; temiz enerji, ulaşım ve gıda sistemlerine büyük yatırımlar yapmaya ihtiyaç olduğuna dikkat çekiyor.

 

Sena Gürsoy

Uzman Hakkında

Sena Gürsoy
Teşvik ve Hibe Destek

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden 1999 yılında mezun oldu. 2006 yılında aynı üniversiteden Kamu Yönetimi-Yönetim Bilimleri alanında yüksek lisans derecesini aldı.

Çalışma hayatına 2002 yılında İçişleri Bakanlığı bünyesinde İl Planlama Uzman Yardımcısı olarak başlayan Gürsoy, 2005’te İl Planlama Uzmanlığı’na atandı. 2008 yılından bu yana İzmir Kalkınma Ajansı’nda çalışan Sena Gürsoy, ajansın farklı birimlerinde uzman ve birim başkanı olarak görev yaptı, Genel Sekreterlik görevini vekâleten yürüttü. İyi derecede İngilizce bilen Gürsoy, evli ve bir çocuk babası.

Tüm Uzmanlar
Uzmanın Diğer Makaleleri