Esas sözleşmede imtiyazlı paylar ve sermaye artırımına katılınmaması durumu

Şirketlerde yönetim kademesini meşgul eden pek çok konu bulunmasına rağmen özellikle esas sözleşmede imtiyazlı payların durumu ve mevcut ortakların sermaye artırımına katılmaması durumları, üzerinde düşünülmesi gereken iki konu olarak öne çıkmaktadır.

Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 339’ncu maddesi, esas sözleşmenin usul ve içeriğini tanımlamaktadır. Buna göre, esas sözleşmenin yazılı şekilde yapılması ve bütün kurucuların imzalarının noterce onaylanması veya esas sözleşmenin ticaret sicili müdürü yahut yardımcısı huzurunda imzalanması şart olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla, anonim şirketlerde imtiyaz ancak esas sözleşmede öngörülmüş olması halinde tanınabilir. Genel kurul kararıyla imtiyaz tanınması ise mümkün değildir. Esas sözleşmede imtiyazın konusu ve şartları açık şekilde yer almalıdır. İmtiyazın konusu, imtiyaz, kâr ve tasfiye payının dağıtılmasında veya rüçhan hakkında tanınmış ise bu payların imtiyaza hangi sırada ve hangi oranda hak kazandıkları, oyda imtiyazın adedi ve süresi tam olarak ve şüpheye yer vermeyecek şekilde belirtilmelidir. İmtiyazın esas sözleşmede tanınmış olması yeterli değildir. İmtiyaz oluşturulurken kapsamının, yani imtiyazın hangi payları kapsadığının, konusunun, yani imtiyazın hangi pay sahipliği hakkına ilişkin olduğunun (kâr payı, tasfiye payı vs.) varsa süresi ve şartlarının, tam ve şüpheye mahal vermeyecek şekilde belirtiliyor olması gerekmektedir. İmtiyazın kapsamının belirlenmesi, imtiyazın konusunu teşkil eden payın diğer paylardan belirgin bir şekilde ayrıştırılması ile mümkündür.

Diğer taraftan, şirketlerde taahhüt edilen sermaye tutarının ödenmemesi durumunda yapılacak olan işlemler TTK’nın 480-483’ncü maddeleri arasında belirtilmiştir. Sermaye taahhüdünün yerine getirilmemesi durumunda şirketin başvurabileceği ilk yol temerrüt faizinin talebidir. TTK’nın 482’nci maddesine göre belirtilen tarihte sermaye taahhüdünü yerine getirmeyen ortak, ayrıca bir ihtara gerek olmaksızın mütemerrit (temerrütte düşülmesi) duruma düşer ve temerrüt faizi ödemek zorunda kalır. Ortağın sermaye koyma borcunu yerine getirmemesi halinde, şirket mütemerrit ortağa karşı icra takibinde bulunabilir ve sermaye borcu ile birlikte temerrüt faizinin de tahsili yoluna gidebilir. Ayrıca ödenen temerrüt faizinin şirketin zararını karşılamaması durumunda, ortak kusursuz olduğunu ispat etmedikçe, bu zararı da ödemekle yükümlüdür.
 

Prof. Dr. Ali Hepşen

Uzman Hakkında

Prof. Dr. Ali Hepşen
Şirketlerin Kurumsal Yapıları

İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi İngilizce İşletme Bölümü’nden 2002 yılında mezun oldu. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde başladığı Finans Yüksek Lisans Programı’nı 2004 yılında tamamlayarak finans uzmanı unvanını aldı. 2010 yılında doktor, 2012’de doçentlik, 2018’de profesörlük unvanına hak kazandı. 2002 yılında İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi Finans Anabilim Dalı’nda başladığı meslek yaşamını hâlen aynı kürsüde sürdüren Prof. Dr. Ali Hepşen’in eğitim ve uzmanlık alanları; şirketlerin kurumsal yapıları ve yönetimi, şirketlerde mali tablolar analizi, işletmelerde finansal yönetim, şirket değerlemesi, risk yönetimi ve gayrimenkul finansmanıdır.

Tüm Uzmanlar
Uzmanın Diğer Makaleleri