Dünyanın birçok bölgesinde farklı ülkelerle ticaret yapan şirketlerin ortak sorunu jeopolitik riskler. Ülkeler arasında ilişkilerin oldukça kırılgan olduğu bir dönemden geçiyoruz. ABD ve Çin arasındaki ticaret savaşları, Brexit tartışması, İran ve ABD arasında yaşanan gerilim ve küresel politik gelişmeler jeopolitik risklerin kaynağını oluşturuyor. Geçmişte ortaya çıkan jeopolitik risklerin aksine, uzun zamandır böylesine çok riskin bir arada olduğu bir manzara ortaya çıkmamıştır.
Bu durum özellikle ihracat ve ithalat yapan şirketleri önemli ölçüde tedirgin ediyor. Mevcut pazarda uzmanlaşmış ülkeler her an alınabilecek yeni bir karar veya yaptırım neticesinde ortaya çıkabilecek muhtemel negatif tablo karşısında endişe duyuyor. Öncelikle yukarıda bahsi geçen risklerin kısa vadede çözülebileceğine dair herhangi bir adım atılmış değil. Aksine risklerin daha da büyümesi, farklı ülkelerin sürece dahil olması olasılığı mevcut.
Jeopolitik riskin yönetimi diğer risk türlerinden farklı olarak kontrol dışı faktörlerin etkin olması anlamına geliyor. Böyle bir durum şirketlerin strateji geliştirmesini güçleştiriyor. Özellikle belirli bölge veya pazarla yoğun ticari ilişkisi olan şirketler daha büyük risk altında. Ani gelişmeler karşısında ortaya çıkabilecek gümrük duvarları, yeni tarifeler üçüncü ülkeleri doğrudan etkileyebiliyor.
Uzun zamandır çözüme kavuşturulmayan Brexit sorunu, İngiltere iç siyasetinde yaşanan dalgalanmalar nedeniyle başka bir aşamaya geçmiş durumda. Benzer bir durum ABD ve Çin arasında da yaşanıyor. Karşılıklı tarifeye yönelik önlemlerin önümüzdeki dönemde sertleşerek devam etmesi bekleniyor. Bugüne kadar her iki gelişme de ülkemizdeki ihracat ve ithalatçıları sınırlı olarak etkiledi. Ancak gelişmelerin henüz çözüme kavuşmamış olması nedeniyle risk artmakta. Yakın gelecekte, karşılıklı yaptırımlar neticesinde, finansal ve emtia piyasalarının süreçten etkilenme olasılığı mevcut. Bu nedenle bu yılın son çeyreğinde ve gelecek yıl ortaya çıkabilecek jeopolitik risklere karşı işletmelerin gerekli tedbirleri alması yerinde olur.
Şirketlerin kısa vadede alabilecekleri en önemli tedbir sermayelerini güçlendirmek ve aktif kalitesini iyileştirmektir. Kur ve diğer finansal risklerin yönetimi için gerekli finansal araçlar mutlaka kullanılmalıdır. Uzun vadede ise mutlaka pazar çeşitlendirilmelidir. Belirli bölge ve ülkelerle yürütülen ticari ilişkiler elbette uzmanlaşmayı da beraberinde getirecektir. Ancak pazar çeşitlendirmesi aynı zamanda riskin dağıtılması anlamına gelir. Euro bölgesindeki ülkelerde uzun yıllardır devam eden politik istikrarsızlığın gelecek yıllarda mevcut risklere entegre olarak bütünleşik riske dönüşme olasılığı var. Bunun ortaya çıkaracağı sonuçlar da küresel dalgalanmaya dönüşebilir. Hâlihazırda dünyada büyüme kaygılarının ön planda olduğu düşünülürse yeni risklerin bu kaygıları daha da büyüteceği açık.
Şirketler yeni yıl büyüme hedeflerini mevcut koşulları dikkate alarak yapmalı. Şirketlerin faaliyet gösterdikleri sektör, ülkelerle olan ilişki düzeyleri alınacak tedbirler boyutunda önem taşımaya devam ediyor.
Doç. Dr. Kadir TUNA