2019 yılı sonlarına yaklaştığımız dönemde hem bu yılı hem de gelecek yılı Türkiye ekonomisi açısından değerlendirmekte fayda var diye düşünüyorum. Oldukça ilginç bir yıl oldu gerçekten; 31 Mart seçimleri, mart ayı Londra swap piyasasında yaşananlar, mayıs-haziran ABD ile ilişkiler ve mayıs sonu itibarıyla piyasa açısından değişen fiyatlamalar, temmuz döneminde yeni TCMB yönetimi ve anlayışıyla para politikası işleyişi, ekim ayı Barış Pınarı Operasyonu, Fed'in 180 derece dönüş ile ABD-Çin çekişmesine uyum sağlamaya başlaması gibi başta hareketli görünen ancak yılın devamında oynaklığın giderek düştüğü, iyimserliğin giderek arttığı bir yıl. Bu esnada Ağustos 2018 kur şoku sonrası dengelenme sürecine giren Türkiye ekonomisi, beklenenin ve tahminlerin de üzerinde iyi bir performans gösterdi. Tarihsel olarak gelişmekte olan ülkelerin arz yönlü şoklara karşı toparlanma süreçlerine baktığımızda, ortalamada 3-4 çeyrek içerisinde şokların absorbe edildiğini ve makro büyüme adına normalleşmenin sağlanma eğiliminde olduğunu görüyoruz. Türkiye ekonomisinin de benzer aralıklarla toparlanmaya, dengelenmeye başlaması genel küresel ekonominin akışına kıyasla ortalamadan daha iyi performe ettiğinin kanıtı. Buradaki başlıca sebepler arasında ABD Başkanı ile ilişkilerin yanı sıra TL'nin reel efektif kur değerini ve ihracat performansını, Londra swap piyasasınca belirlenen TL referans faizinin ve kaynağının TCMB kanalıyla yurt içine çevrilmesini ve Fed'in dolar faizlerindeki duruşunu tamamen değiştirmesi gibi ana etkenleri sayabiliriz. Ekonominin ana akışının ve alınan temel değişim aksiyonlarının etkisinin güncel durumda önemli yer tutmasına ek olarak ABD Başkanının jeo-politik yaklaşım gereği Türkiye'ye olan baskıyı absorbe etmesi de ekonomideki dengelenmenin ihracat dinamizmiyle perçinlenmesini sağladı diyebiliriz.
Ekonomide alınan ana aksiyonların başında özellikle yurt dışı tarafından belirlenen TL faizi ve kaynak akışının tamamen yurt içine çevrilmesi geliyor. Bu sayede hem kur şoklarının önüne geçebilmek daha olası hâle geliyor hem de yurt içi kaynakların makro-ekonominin dengelenmesinde kullanılabilmesinin önü açılıyor. TCMB ve Borsa kanalıyla yürütülmeye başlanan swap piyasası, piyasa fonlamasında kullanılan açık piyasa işlemlerinde TL miktarını azaltırken, döviz tevdiat hesaplarında (DTH) bulunan döviz ve altın hesapları ile altın sukuk ihraçlarından gelen miktarın piyasa ihtiyaçlarına yönelik olarak kullanılabilmesine olanak sağlamış oldu. Böylece TL arzı göreceli kısılarak kurdaki oynaklık düşürülmüş ve kurun değeri korunmuş oldu. Dengelenme süreci içerisinde kredi talebi de yavaş seyrettiğinden özel bankaların elinde swap mekanizması sayesinde biriken fazlaca TL, ekonominin cari fazla vermesiyle de beraber TL faizlerinde sert aşağı yönün önünü açmış oldu. Swap mekanizmasının çalışmasındaki tüm bu olumlu sonuçların yanında ise tek bir kritik nokta öne çıkıyor, o da makro-büyümenin potansiyel, trend büyümenin altında kalması. Kritik olmasının sebebi 2020 yılında yeniden büyümeye geçildiğinde, kaynak ağırlıklı olarak içeriden sağlandığından dolayı cari açıkta aşırı genişleme beklenmiyor ve bankaların tüketici kredisi artışıyla sinyallerini verdiği büyümenin, sanayiye yatırıma yönelik olarak devam etmesi öngörülüyor. Tam da bu nokta oldukça önemli; zira kredi arzı ağırlıklı olarak içeride hazır durumda ve risklerden bir tanesi reel sektörün üretim-ticaret döngüsünün ithal ikameye ne derece evrildiğiyle ilgili. Bu yapısal bir konu. Bir diğer risk ise tasarrufların ağırlıklı DTH'lerde olması ve bunun sonucunda oldukça iyi çalışan swap mekanizmasının terse dönmesi durumu, bu da kredi talebi ile arzı arasında uyumsuzluk yaratabilir ve faizler üzerinde ters tepkiye sebep olabilir. Faizler tarafında bir diğer önemli konu da kamunun tasarruf planı ve faiz-dışı fazla yaratabilme kapasitesi. Bu noktada da makro büyümenin olumlu etkileri görülebilecekken, makro-büyümenin kompozisyonunu oluşturan üretim-tüketim eksenli aksiyonların dengesi ile kamunun tasarruf kapasitesi 2020 yılı için risk oluşturabilecek unsurlar.
Yazının başında 2019 yılı için oldukça ilginç oldu demiştik, 2020 yılı ise daha ince ayarlar gerektiren dolayısıyla bahsettiğimiz risk unsurlarının azami önemde takip edilmesini gerekli kılan bir yıl olacak gibi görünüyor. İhracatın gerçek performansını toparlanan, dengelenen reel efektif kur ile gözlemleyebilecekken, kredilerin sermaye ve ara-malı ithalatı ile ihracata ve yatırıma dönüşüm kapasitesini özel sektörün sermaye-borç dengesinden takip edebileceğiz, bu esnada kamunun borçlanma gereksinimlerinin faizlere etkisini ve ekonomideki tasarrufların TL kaynağı besleyebilme gücünü de görebileceğiz. 2019 yılını kamu otoritesi ve bankaları beklenenden daha iyi şekilde belirlemiş oldu, 2020 yılını ise özel sektör, reel sektör ve hanehalkı belirleyecek.
Dr. Öğr. Üyesi K. Dağhan Gökçe