Trump ve Global Gerçekler

2016 yılına Çin riski üzerinden başlamıştık, devamında, mart ayında ardı ardına FED ve ECB (Avrupa Merkez Bankası) tarafından açıklanan gevşeme ve rahatlama adımları geldi. Yılın ikinci yarısı ise önemli seçimlerin olduğu bir dönem olarak devam etti. Bu dönemde ilk önemli risk İngiltere Brexit refrandumu idi, şimdi ise ABD seçimlerinde Başkan seçilen Trump. Trump ile ilgili ilk uyarıyı sanıyorum nisan ayında TV ekranlarında yapmaya başlamıştım. Aklımdaki temel çıkış noktası seçim sonucu konusunda kehanette bulunmaktan öte 2008 yılından bu yana geliştirilen ekonomi politikalarının sosyal yansıması üzerineydi. Bu çıkış noktasının üzerine ABD Kongresi’nin çalışma şekli, medya ve sosyal bağışlar bağlantısı, dış politika gibi parametreleri de eklemeye devam ederek 8 Kasım seçiminin oldukça başa baş geçeceğini öngörmüştüm, nitekim öyle de oldu. Bunun olası ilk piyasa yansımasını kasım ayı başında bu sayfalarda paylaştım sizinle. Şimdi seçim sonuçları netleştikten sonra Trump politikalarının Türkiye, gelişmekte olan ülkeler ve dünya adına etkilerine kısaca bakalım. Şunu özellikle belirtmeliyim ki; ABD seçim sonucu nasıl gerçekleşmiş olursa olsun, sorun ekonomi iken çözümün yollarının siyasi mi sosyal mi olacağı gerçeği güncel global konjonktürde değişmeyecektir diye düşünüyorum.

İlk olarak Trump’ın açıkladığı politika ipuçlarına bakarsak kendisinin de sorunun sosyal boyutta olduğunun farkında olduğunu söyleyebiliriz. ABD hazinesinin borçluluk durumuna karşın, hükümet ağırlıklı harcamaları ve korumacı politikaları ön plana çıkarması sorunun kökündeki sosyal boyutu anladığını düşündürtüyor bana. Seçimi kazanmasının ana sebeplerinden birinin de bu olduğunu düşünüyorum. Şimdi ekonomik açıdan bu yaklaşımın yansımasına bakarsak; talep enflasyonunu yeniden yaratabilecek ve ABD’deki faizleri yukarı yönlü hareket ettirecek bir gelişme bu. Türkiye açısından ise bu durum maalesef ki faiz ve kur üzerinden negatif etkiler yaratabilecek bir gelişme. Bir diğer konu da Trump’ın İran ve Çin ile ilgili rahatsızlığı. Yuanın değeri konusuna girersek yeniden ABD dolarını güçlendirmeyi düşünmesi yine Türkiye açısından olumsuz gelişmelere gebe. Dış politikada İran konusu ise sınırlarımız olan bölge ve/veya bölgelerde ABD varlığının daha da artacağını, bu noktada Türkiye’nin dış politikasında hangi fırsatlar/engeller çıkacağını tam kestirememekle beraber jeo-politik oynaklık yaratabileceğini söyleyebilirim. Daha korumacı hâle gelecek global ekonomilerde, Türkiye’nin uyguladığı denge politikasını ne şekilde yürüteceğine göre risk primi de değişim gösterecektir. Şimdilik toplamda artılara ve eksilere bakarsak da negatif tarafın, özellikle ekonomi yönlü olarak daha ağır basacağını 2017 senesi için söyleyebilirim.

Gelişmiş ekonomilerde çözüm tarafı siyasi manevralarla hâlihazırda işleyen sistem üzerinden idare edilmeye çalışılırken, gelişmekte olan ülkeler tarafında ise birbirlerinden ayrışma ve daha kutuplaşmalı politikalar baş göstermekte. Tüm bu durum hem G-7 hem de G-20 zirvelerinde, uluslar üstü bir koordinasyonun gerekliliğinin sinyalini vermekte ancak ekonomi politikalarının çıkmazları alınan kararların uygulamaya geçmesine engel olmakta ve faizler üzerinden beklentiler giderek marjinalleşmekte. Para politikalarının destekçisi olacak maliye politikaları jeo-politik gelişmelerin gölgesi altında belirsizliğini korumakta. Trump’ın bu denklemi nasıl bir hâle getireceğini yine 2017 senesi içerisinde göreceğiz.

Bahsettiğim konjonktürel durumda sistemik risklerin giderek arttığı görülüyor. Özellikle gelişmekte olan ülkeler bağlamında, jeo-politik riskler ve enerji konuları gündemi oluşturmaya devam ediyor. Risklerin çıkmazı içerisinde görüş mesafemiz de giderek kısalıyor ve gündelik olaylara alışmaya, tepki vermeye başlıyoruz. Global getirilerin de bu riskleri telafi edecek durumda olmaması, özellikle gelişmiş ekonomiler nezdinde, paranın akışını ve kalıcılığını da kısa vadeye taşıyor. Finans tarihi ve teorisi açısından açıklamakta zorlandığımız bu risk-getiri dengesizliğinin ise hangi yönde evrileceği ve yeni bir yol haritası çizeceğini siyasi ve sosyal tercihler belirleyecek biraz da.

K. Dağhan Gökçe

Uzman Hakkında

Dr. Öğr. Üyesi K. Dağhan Gökçe
Yatırım Danışmanlığı

Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden lisans derecesi, ABD California Eyalet Üniversitesi ve UC Berkeley ortak programından işletme-iş idaresi alanında yüksek lisans, yine Boğaziçi Üniversitesi’nden ekonomi ve finans alanında yüksek lisans derecesine sahiptir. Gökçe, İstanbul Üniversitesi'nde finans doktora çalışmalarını 2016 yılında tamamlamıştır. Bilgi Üniversitesi’nde matematik finans dersleri veren K. Dağhan Gökçe, Nisan 2021’den bu yana Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi İngilizce İşletme Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Bununla birlikte makro-ekonomi alanında global piyasaları günlük olarak İngilizce, Fransızca, İtalyanca ve İspanyolca takip etmekte, global emtia piyasaları, hisse senetleri, vadeli ve türev piyasalar ile ilgili günlük yorumlarda bulunmaktadır. Boğaziçi Üniversitesi’nde risk yönetimi ve KOBİ danışmanlığı üzerine de çalışmalarda bulunmaktadır. Uzmanlık alanı politik-ekonomi, finansal yatırım ürünleri ve KOBİ risk danışmanlığıdır.

 

2002 yılında California İş Geliştirme Merkezi’nde Pazarlama Müdür Yardımcılığıyla başladığı kariyerine Fiat Auto’da Yedek Parça Ürünleri Pazarlama ve Satış Yöneticisi, makro ekonomi ve bölgesel gelişim alanlarında 23. Dönem TBMM Milletvekili Danışmanlığı, Hisar Şirketler Grubu’nda Finansal Yönetim, Forextraview dergisinde köşe yazarlığı, Turkey Tribune web sitesinde köşe yazarlığı ve yazarlık, Halkbank SMES Yatırım Danışmanlığı, Risk Turk’te Eğitim Danışmanlığı, Saxo Bank’ta Makro Ekonomist, Boğaziçi Üniversitesi’nde misafir öğretim üyeliği yaparak devam etmiştir. K. Dağhan Gökçe; Hisar Ev Aletleri ve Polathan Dayanıklı Tüketim şirketlerinde finans ve planlama sorumlusu, Turkey Tribune web sitesinde makro global ekonomi ve Merkez Bankası faaliyetleri ile ilgili köşe yazarıdır.

Tüm Uzmanlar
Uzmanın Diğer Makaleleri