Rezerv Opsiyon Mekanizması ve Yastıkaltı Altın Potansiyeli

Global altın fiyatları özellikle 2008 küresel krizi sonrası sıkça konuşulmaya başlandı. Gelişmiş ekonomilerdeki parasal genişleme ile 2008-2011 döneminde sert yükseliş yakalayan USD bazında altın, devamındaki yıllarda 2017-2018 dönemine kadar, diğer majör merkez bankalarının da parasal genişlemeye gitmesine rağmen beklenen enflasyonist baskıların görülmemesi sonucu momentumunu kaybetti. Türkiye’de ise durum bu gelişmelerden farklı. 2001 yılında altın üretimine başlanan Türkiye’de, altının tarihsel ve geleneksel yeri yastıkaltı olarak tanımladığımız potansiyele sahip. Yer altında bulunan altın rezervi 1100 tonlar civarında ve yerel yıllık üretim ortalamada 20-30 tonlarda bulunmasına karşın yastık altında olduğu tahmin edilen ve kabaca hesaplanan en az 2500 ton kaynağa sahip durumdayız. Nitekim Merkez Bankası da (TCMB) bu potansiyel kaynağa uygun şekilde ve küresel gelişmelere paralel olarak 2008 krizi sonrası 2011 yılının sonlarına doğru bankaların kullanımına yeni bir enstrüman sundu, Rezerv Opsiyon Mekanizması (ROM). Bu mekanizma temelde bankaların TL zorunlu karşılıklarının belirli bir oranda döviz ve altın cinsinden TCMB nezdinde tutulmasına olanak sağlıyor. Mekanizmanın çıkış noktası ise küresel parasal genişleme neticesinde bollaşan USD likiditesi ile aşırı değerlenme baskısı altında kalan TL. Bunun sonucu olarak da borçlanma maliyetleri ucuzlayan döviz ve altın. ROM ile planlanan; hem geleceğe dönük döviz ve altın maliyetlerindeki potansiyel yükselişe karşılık bankaların belirli oranda döviz ve altın tutabilmesine olanak sağlamak hem de TCMB’nin brüt rezervlerinde artış sağlamak. Para politikası anlamında ise kısa vadeli piyasa faizlerini yönlendirerek kredi büyümesinde dengeyi gözetmek.

Rezerv Opsiyon Mekanizmasının işleyişine baktığımızda bankaların bir birim TL zorunlu karşılık tutması için gereken döviz/altın katsayılarının TCMB tarafında matematiksel bir model ile belirlendiğini ve bu oranların zorunlu karşılık tutarının artan/azalan bir fonksiyonu olarak uygulamaya başlandığını görüyoruz. ROM içerisinde bulunan katsayı değerleri özellikle döviz ve altın cinsi borçlanma maliyetlerine hassas ve piyasada döviz likidite sıkıntısı olduğunda rezerv opsiyon katsayıları aşağı doğru güncellenerek bankaların döviz kullanımına açılıyor. Bu sayede kur oynaklıklarına karşı dengeleyici bir mekanizma rolü görüyor. Dolayısıyla ROM’un hem maliyet hem de likidite etkisi para politikası aracı olarak kullanılıyor. Rezerv opsiyon katsayılarının teknik oran ve dilimlerindeki diğer detaylar ise şöyle:

• Yeni bir rezerv opsiyon katsayı dilimi eklenmesi durumunda piyasaya TL cinsi likidite sağlanıyor.
• Mevcut rezerv opsiyon katsayılarının artırılması durumunda TL cinsi likidite miktarı değişmiyor.
• Hızlı sermaye çıkışları olduğu dönemlerde TCMB’nin rezerv opsiyon mekanizmasında döviz/altın oranları ve bu oranlara dahil olan hangi dilimleri indireceği önemli.
• Döviz maliyetleri sebebiyle bankaların katsayı son dilimi kullanıp/kullanmaması TCMB nezdinde piyasa duruşuna, fonlamasına dair önemli ipuçları veriyor.
• Döviz likiditesine daha fazla etki sağlanması amacıyla katsayıların ilk dilimlerine daha fazla müdahale edilmesi, son dilimlere oranla daha uygun oluyor.
• ROM kısa vadeli kur swap işlemlerine olan ihtiyacı azaltarak portföy akımlarını ve cari açık finansmanının kalitesini korumada da yarar sağlıyor.
• Rezerv opsiyon katsayılarının TCMB tarafından düşük seviyede tutulması, bankaları bu imkânı kullanmaya teşvik ediyor ve diğer fon kaynaklarına olan talebi etkileyerek piyasadaki faiz dengesini sağlıyor.

2011-2012 döneminde altının ROM içerisinde oransal olarak yer alması, yastık altında tutulan altının mevduat olarak finansal sisteme girmeye başlamasına ön ayak oldu. 2012 yılında yapılan altın mevduat ile ilgili kampanyalar ve Türkiye’nin o dönem 2011 yılına oranla kayda değer artış kaydeden işlenmemiş altın ithalatı da yastıkaltı altınla ilgili vizibiliteyi ve bilinirliği artırdı. 2012 yılında 15 milyar TL’ye ulaşan kıymetli metal depo hesapları bankaları yastık altındaki altından kaynak sağlamaya teşvik etti. TL faizleri düşük seviyedeydi, kur dengeli durumdaydı, TCMB altın rezervlerini artırıyordu, İran’a altın ihracatı, bir önceki dönemin altın ithalat verisini dengeliyordu, USD bazında altın fiyatları momentum kaybına karşın yüksekti ve parasal genişleme politikaları Fed belirsizliğine rağmen diğer gelişmiş ülke merkez bankalarınca uygulamaya konuluyordu.

2011-2013 döneminde TCMB’nin altın ile ilgili hamleleri ve yeni politika araçları küresel çapta altın fiyatlarına paralel gidiyordu ancak 2013 ve sonrasında USD bazında altın fiyatlarında orta vadeli düşüş trendi oluşmaya başlaması ve İran ile varılan nükleer antlaşma yastıkaltı altına olan ilgiyi azalttı. 2015 İran nükleer antlaşmasına kadar olan dönemdeki İran talebi ithalat yolu ile karşılanmaya gidildi çünkü üretim tarafı küresel USD bazında altın fiyatlarına göre hareket ediyordu ve üretim miktarı İran talebini karşılayacak boyutta değildi. 2015-2017 döneminde ise Fed faiz artışları, Çin Yuan ve Japon Yen değerleri USD bazında altın fiyatlarını baskılamaya devam etti ve bu da üretim ile birlikte altın ticaret verilerini ve yastıkaltı altın gelişmelerini olumsuz etkiledi. 2017 yılından günümüze kadar olan dönemde yastıkaltı altın, USD bazında altın fiyatlarındaki trend değişikliği ve toparlanma ile yeniden gündeme oturmaya başladı. Hükümetin bu dönemde devreye giren melez İslami enstrümanları (sukuk) ile yastık altı altının finansal sisteme yeniden kazandırılmaya çalışılması, altına tahvil üzerinden %2,4 yıllık getiri sunulması, K. Kore ve İran gelişmeleri ile küresel çapta USD altın fiyatlarının toparlanmaya başlaması, TCMB’nin altın rezervine ağırlık vermesi, yurt dışında tutulan altın rezervinin ülkeye geri getirilmesi ve rezerv para birimlerinin egemenliğinin sorgulanması gibi etkenler yastıkaltı altına olan ilgiyi yeniden gündeme taşıdı.
Yastıkaltı altın ile ilgili tarihsel gelişime 2010-2019 dönemi içerisinde baktığımızda;

• Altın üretiminin USD bazında altın fiyatlarına paralel seyrettiğini,
• TL bazında altının değerlenmesinde kurun etkili olduğunu,
• ROM ile başlanan ve koridor sistemi ile desteklenen yastıkaltı altın çalışmalarının koridor sisteminin sadeleştirme adı altında kaldırılması ile oluşturulan para politikası aracının dengeleyici mekanizmasının tek taraflı devam ettiğini,
• Diğer ülkelerle olan altın ticaretinin ABD yaptırımlarına tabi olabileceğini görüyoruz.
 
Bu durumda makro ortama baktığımızda içsel dengelerde yastıkaltı altın ile ilgili çalışmalarda istek olmasına rağmen dönemsel kopukluk ve ilgi kaybı, rezerv opsiyon mekanizmasının işleyişinde hızlı sermaye çıkışlarına paralel oransal aşağı yönlü güncelleme ve ana politika aracı olarak sadeleştirilmiş tek faiz oranının kullanılması, zorunlu karşılıklarda altına faiz ödenmemesi ancak dövize ve TL’ye ödenmesi, ortalama mevduat süresinin 50-60 günlerde olduğu bir yapıda 1 yıllık vadelerde tahvil/sukuk ile yastıkaltı altın talebi toplanmaya çalışılması; dışsal dengede ise petrol fiyatlarına olan hassasiyet gereği USD bazında altın fiyatlarının baskılanmaya çalışıldığını anlıyoruz.

Dolayısıyla yastıkaltı altın potansiyeli olmasına ve sürekli konuşulmasına rağmen uygulamada; işlenmemiş altın ithalatının işlenmiş altın ihracı amacıyla yapılması ve dış ticaret dengesinin buna göre oluşması, ROM’un, ithalata verilen ağırlıkla iç piyasa talebini ve ihracatı destekleme amaçlı yapılan altın ticaretine katkı bağlamında ilk kuruluş amacından bağımsız görünür şekilde uygulamada olması gibi yastıkaltı altın potansiyelinin tam manasıyla kullanılamamasına sebep olan güncel bir durum var. Güncel durumdaki ilgi kaybı ve/veya yapılan çalışmaların yeterliliği konusunda irdelenmesi gereken hususlar finansal anlamda yastıkaltı altına önerilen faiz oranları, tahvil/sukuk gibi enstrümanlar yerine altın mevduatına yönelik çalışmalar olabilir ve buna destek olarak hâlihazırda zorunlu karşılıklarda kullanıma sunulan Rezerv Opsiyon Mekanizmasının oransal ve katsayı bazlı simülasyonu potansiyelin teşvik edilmesinde katkı sağlayabilir.
 

Dr. K. Dağhan Gökçe

Uzman Hakkında

Dr. Öğr. Üyesi K. Dağhan Gökçe
Yatırım Danışmanlığı

Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden lisans derecesi, ABD California Eyalet Üniversitesi ve UC Berkeley ortak programından işletme-iş idaresi alanında yüksek lisans, yine Boğaziçi Üniversitesi’nden ekonomi ve finans alanında yüksek lisans derecesine sahiptir. Gökçe, İstanbul Üniversitesi'nde finans doktora çalışmalarını 2016 yılında tamamlamıştır. Bilgi Üniversitesi’nde matematik finans dersleri veren K. Dağhan Gökçe, Nisan 2021’den bu yana Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi İngilizce İşletme Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Bununla birlikte makro-ekonomi alanında global piyasaları günlük olarak İngilizce, Fransızca, İtalyanca ve İspanyolca takip etmekte, global emtia piyasaları, hisse senetleri, vadeli ve türev piyasalar ile ilgili günlük yorumlarda bulunmaktadır. Boğaziçi Üniversitesi’nde risk yönetimi ve KOBİ danışmanlığı üzerine de çalışmalarda bulunmaktadır. Uzmanlık alanı politik-ekonomi, finansal yatırım ürünleri ve KOBİ risk danışmanlığıdır.

 

2002 yılında California İş Geliştirme Merkezi’nde Pazarlama Müdür Yardımcılığıyla başladığı kariyerine Fiat Auto’da Yedek Parça Ürünleri Pazarlama ve Satış Yöneticisi, makro ekonomi ve bölgesel gelişim alanlarında 23. Dönem TBMM Milletvekili Danışmanlığı, Hisar Şirketler Grubu’nda Finansal Yönetim, Forextraview dergisinde köşe yazarlığı, Turkey Tribune web sitesinde köşe yazarlığı ve yazarlık, Halkbank SMES Yatırım Danışmanlığı, Risk Turk’te Eğitim Danışmanlığı, Saxo Bank’ta Makro Ekonomist, Boğaziçi Üniversitesi’nde misafir öğretim üyeliği yaparak devam etmiştir. K. Dağhan Gökçe; Hisar Ev Aletleri ve Polathan Dayanıklı Tüketim şirketlerinde finans ve planlama sorumlusu, Turkey Tribune web sitesinde makro global ekonomi ve Merkez Bankası faaliyetleri ile ilgili köşe yazarıdır.

Tüm Uzmanlar
Uzmanın Diğer Makaleleri