Küresel piyasalar için Mart ayı, gelişmiş ülke merkez bankalarından gelecek açıklamaları içeren önemli bir takvime sahip. Asya’dan Avrupa’ya ve Amerika’ya kadar, para politikası tarafında atılabilecek olası adımların yanında, yılın ilerleyen aylarında alınacak kararlara ilişkin ipuçları da aranacak. Bu paralelde piyasa beklentileri fiyatlara daha belirgin şekilde yansımaya başlayabilir ki bu da mart ayında merkez bankalarından gelecek açıklamaları daha kritik bir hale getiriyor.
FED’in 2015’i politika faiz artırım kararı ile kapatmasının ardından piyasalar, Banka’nın 2016’da kaç kez daha faiz artırımları yapacağını konuşmaya başlamıştı bile. İlk görüş, 4 tane daha çeyrek puanlık artırımların olacağı yönünde ağırlık kazanmıştı ki piyasalar 2016’ya derin bir çalkantı ile başladı. Çin kaygıları, petrol fiyatları ve arz-talep dengesi, jeopolitik riskler derken, global ekonomik büyümeye ilişkin görünüm yatırımcıların gözünde bir anda çok daha karanlık bir tablo oluşturmaya başladı. Bunun bir sonucu olarak, FED’in kararlarına ilişkin beklentiler de değişime uğradı. Dört kez faiz artırımı yapmak bir yana, piyasalar ABD’den bu yıl faiz artırımı görme konusunu bile tartışır oldu. 2016’nın en önemli özelliklerinden biri de bu diyebiliriz; “sık sık değişen piyasa algısı ve beklentiler.”
Şubat ayının sonunda ABD’nin ekonomisine ilişkin olarak bir dizi gösterge yayımlandı. Buna göre ülkenin 2015 son çeyreğinde büyümesinin, % 0,7’den % 0,4’e revize edileceği beklentilerinin aksine, %1’e güncellendiği görüldü. Ancak piyasaları, FED’in faiz artırımlarını ajandasına alacağı yönünde heyecanlandıran asıl rakam bu değildi. Banka’nın Başkanı ve diğer yetkililerinin uzun zamandır üzerine basa basa söz ettikleri enflasyon ile ilişkili olan ve aynı gün yayımlanan datalar daha dikkat çekici bir tablo ortaya koydu.
Amerika Merkez Bankası’nın (FED) enflasyondaki değişimleri izlemek için kullandığı PCE fiyat endeksi (Kişisel Tüketim Harcamaları), Ocak ayında % 0,3’lük bir artış kaydederek, Temmuz 2008’den sonraki en hızlı yükselişini gerçekleştirdi. Bilindiği üzere FED düşük enflasyon oranını yükseltme konusunda son derece istekli. %2’nin altında seyreden tüketici fiyatlarındaki artışın, gelişmiş ekonomilerde tehlike sinyallerinden biri olduğunu düşünüyor. Avrupa Merkez Bankası’nı politika faizini neredeyse sıfıra, mevduat faizini ise negatif tarafa indirmeye iten, parasal genişleme programı uygulamak zorunda kalmasına neden olan temel faktör de, yine aynı sorun. Bir türlü toparlanamayan düşük enflasyon ortamı…
İstihdamın ve saatlik kazançların artması ile birlikte tüketici harcaması da ABD’de yükseliyor. Burada kişisel tasarrufların da artması şaşırtıcı değil. Ancak harcamalar ile kişisel tasarruf oranı artışı arasındaki fark, Amerikalıların kendilerini tasarrufa daha yakın hissetmeye başlıyor olabileceği yönünde bir işaret olabilir (2015 Eylül ayından bu yana kişisel tasarruf oranı artış eğiliminde). Kişisel tasarruf oranı, Ekim ayında % 5,6 ile 2012’nin sonlarından bu yana görülen en yüksek seviyeye çıkmıştı ve sonraki aylarda da bu düzeye yakın gerçekleşti. Yine de, karşılaştırıldığında çok yüksek olduğu söylenemez. Diğer taraftan tasarruf oranının artmayı sürdürmesi, ABD vatandaşlarının gelirlerinin daha büyük kısmını biriktirmeleri anlamına gelebilir ki bu da enflasyonun baskı altında kalmaya devam etmesine neden olabilir. Dolayısı ile FED’in hedeflerine ulaşmak için belirsizlikten çok öngörülebilir politikalara ihtiyacı var. 16 Mart akşamında, bu yılın ikinci FOMC toplantısı tamamlanacak ve piyasalar, FED’den gelecek açıklamalara odaklanacak. Banka’nın yayımlayacağı dokümanlar arasında bu yıl kaç kez faiz artırımı planlandığına ilişkin ipuçları verecek göstergeler ve açıklamalar dikkatle analiz edilecek. Ayrıca Janet Yellen’ın konuşması, FED’in faiz artırım konusunda nasıl bir yol izleyeceğine ait mesajlar açısından önemli. Çin ekonomisinin yavaşlıyor olması, petrol fiyatlarının halen, görece düşük kalması ve finansal piyasalarda yaşanan çalkantılar gibi dinamiklerin yanında, Yellen ve ekibinin alacağı kararlarda, ABD ekonomisi için belirttiğimiz faktörler hakkında FOMC’nin beklentileri ve değerlendirmeleri de belirleyici olacak.
K. Dağhan Gökçe