Davaya Son Veren Taraf İşlemleri

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun üçüncü bölümünde, düzenlenmiş bulunan davaya son veren taraf işlemleri davadan feragat, davayı kabul ve sulh olmak üzere üç başlık altında toplanmıştır. Mahkemeler davaları usule veya esasa ilişkin nihai kararları ile sona erdirmektedir. Yargılama sonunda uyuşmazlığın esası hakkında verilen karar hüküm olarak adlandırılır. Hüküm ile birlikte taraflar arasındaki uyuşmazlık çözüme bağlanmış ve dava sonuçlanmış olur. Ancak bazı hâllerde taraflarının iradi işlemleriyle de davaya konu uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması ve davaya son verilmesi mümkündür. Davaya son veren bu taraf işlemleri feragat, kabul ve sulh olmak üzere üç başlık altında toplanmıştır.

Kanunun 307. maddesinde davadan feragat, davacının açmış olduğu davadaki talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesi olarak tanımlanmıştır. Davasından feragat etmek isteyen davacı bu talebini bir dilekçeyle yapabileceği gibi yargılama sırasında sözlü beyanda bulunarak da yapabilir. Feragat maddi hukuka ilişkin olmayıp asılında bir usul işlemidir ve kayıtsız, şartsız yapılmalıdır. Uygulamada davadan feragat yerine davadan vazgeçme ifadesi daha yaygın olarak kullanılmaktadır.

Feragat karşı tarafın ya da mahkemenin onayına bağlı olmadığından, hüküm ifade etmesi için davalının kabulü gerekli değildir. Davacı davasının tamamından feragat edilebileceği gibi, davanın bir kısmından da feragat edebilir. Kısmi feragat hâlinde, feragat edilen kısmın dilekçede ya da dava tutanağında açıkça belirtilmesi gerekir.

Feragat, hükmün kesinleşmesine kadar yapılabilir. Davadan feragat, kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. İrade bozukluğu hâllerinde, feragatin iptali istenebilir. Feragat beyanında bulunan taraf, davada aleyhine hüküm verilmiş gibi yargılama giderlerini ödemeye mahkûm edilir.

Kabul, davacının talep sonucuna, davalının kısmen veya tamamen muvafakat etmesidir. Kanunun 308. maddesinde düzenlenmiş olan kabul sadece tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri davalar açısından söz konusudur. Kabul de tıpkı feragat gibi bir dilekçeyle yapılacağı gibi yargılama sırasında sözlü olarak da talep edilebilir. Kabulün hüküm doğurması için karşı tarafın veya mahkemenin onayı gerekli değildir. Davanın tamamının ya da bir kısmının kabulü mümkündür. Kısmen kabul hâlinde kabul edilen kısmın dilekçede ya da dava tutanağında açıkça gösterilmesi gerekir. Davalının davacının talep sonucunu kabul etmesi kayıtsız ve şartsız olmalıdır. Aksi hâlde şarta bağlı kabul geçerli olmadığından uyuşmazlık sona ermeyecektir.

Davanın kabulü, hükmün kesinleşmesine kadar yapılabilir ve kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. İrade bozukluğu hâllerinde, kabulün iptali istenebilir. Kabul beyanında bulunan taraf, davada aleyhine hüküm verilmiş gibi yargılama giderlerini ödemeye mahkûm edilir. 

Sulh ise kanunun 313. maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre, yargılaması devam eden bir davada tarafların aralarındaki uyuşmazlığı kısmen veya tamamen sona erdirmek amacıyla mahkeme huzurunda yapılmış olan sözleşme sulh olarak tanımlanabilir. Sulh sadece davacı ve davalının üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri davalar açısından söz konusudur. Feragat ve kabulden farklı olarak sulh şarta bağlı olarak da yapılabilir. Dava konusu dışında kalan hususların da sulhun kapsamına dahil edilmesi mümkündür. Sulh de hüküm kesinleşinceye kadar her zaman yapılabilir. Şayet taraflar hükmün verilmesinden sonra sulh konusunda anlaşırlarsa üst mahkemeye başvurulmuş olsa dahi dosya gönderilmez. Sulh anlaşması yapılan davada ilk derece mahkemesince sulh doğrultusunda ek karar verilebilir.

Sulh, davayı sona erdiren ve kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğuran bir taraf işlemidir. Mahkemeler tarafların talebi doğrultusunda sulh sözleşmesine göre karar verebilecekleri gibi taraflar sulhe göre karar verilmesini istemezler ise karar verilmesine yer olmadığına ilişkin karar verirler. Zira sulh, davaya son veren bir sözleşme olduğundan, şarta bağlı sulh ile dava kendiliğinden sona erecek ve mahkeme de sulh sebebiyle karar verilmesine yer olmadığını tespit ile yargılamayı sona erdirecektir. İrade bozukluğu ya da aşırı yararlanma hâllerinde sulhun iptali istenebilir.

Av. Belgin Aksoy

Uzman Hakkında

Av. Belgin Aksoy
İş Hukuku ve Borçlar Hukuku

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1992 yılında mezun oldu. 1994-2002 yılları arasında İzmir Barosu’na kayıtlı olarak serbest avukatlık yaptı. 2005 yılında Maliye Bakanlığı Başhukuk Müşavirliği ve Muhakemat Genel Müdürlüğü’nde Hazine avukatı olarak çalışmaya başladı. 2007 yılında müşavir Hazine avukatı olan Belgin Aksoy, Ankara Barosu’na kayıtlıdır. Mesleki çalışmalarında icra iflas hukuku, ticaret hukuku, borçlar hukuku, idare hukuku ve iş hukuku alanlarında uzmanlaştı. Hukuki konularda düzenlenmiş ulusal ve uluslararası çok sayıda toplantıya Hazine ve Maliye Bakanlığı’nı temsilen katıldı, OECD bünyesinde yürütülen yolsuzlukla mücadele faaliyetlerinde, hukuk alanında yürütülen Avrupa Birliği’ne uyum süreci çalışmalarında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi başvurularının dostane çözüm süreçlerinde, ulusal mevzuat hazırlama ve hukuki mütalaa komisyonlarında görev aldı. Maliye Yüksek Eğitim Merkezi’nde ve hizmet içi kurslarda hukuk dersleri vermiş olan Aksoy, iyi derecede İngilizce ve orta seviyede Almanca bilmektedir.

Tüm Uzmanlar
Uzmanın Diğer Makaleleri